Şimdiki Çağ

Neredeyse kontrol dışı bir hızla cereyan eden olayların içinde olgular ve kavramlar üzerine konuşmanın giderek zorlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Hız, hepimiz için hem heyecan verici hem tedirgin edici. İmgeler, olaylar, hatırlamalar sağanağında hayatı, akışkan bir modernizmin parametreleriyle, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. Hepsi bu dünyaya, bildik olana tutunma çabası. İnsanlık, henüz alışamadığı yeni bir söylemin içinde gerçeği yeniden okumaya ve yerini, konumunu belirlemeye çalışıyor. Her toplumsal dönem kendi söylemini yaratarak varlığını sürdürüyor. Alışmaya çalıştığımızsa bu yeni söylemin diliyle dünyayı yeniden yorumlamak ve anlamlandırmak.

1980’ler ve sonrası radikal toplumsal değişimlerin yaşandığı yıllar oldu. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, Duvar’ın yıkılması, bilimsel ve teknolojik süreçteki yeniliklerin üretim ilişkilerini kökten değiştirmesi; aydınlanmacı akla yöneltilen eleştiriler, toplumsal yaşamın ve sınıfsal ilişkilerin üretim ilişkilerine bağlı değişimi, ulus-devlet algısındaki farklılaşmalar, kutuplaşmanın yerini küresel birliklerin alması gibi pek çok neden insanın kendisiyle, doğayla ve toplumla ilişkisini bütünüyle altüst etti. Bireyin eylemleriyle birlikte söylemini de yönlendirdi. Bu, temsil ilişkilerini etkilerken bireyin zaman algısını da başkalaştırdı. Modern Batı algısının inşa ettiği neredeyse tüm yapılar yapıbozumuna uğratılmaya başlandı. Düz bir çizgide ilerleme yerini ilerlemenin eleştirisine bıraktı. Bu, bireyin kaygan bir zeminde, akışkanlığın içinde elindeki şimdiye tutunarak varoluşunu devam ettirmesi zorunluluğunu doğurdu. Gelecek tahayyülü her anlamda ipotek altına alınan ve geleceksizlik tehdidiyle karşı karşıya kalan insan, şimdisine kuvvetle sarılmak için elbette unuttuğu geçmişi sık sık hatırlayacaktı. Şimdiki zamanın, anın öneminin büyüdüğü, gelecekçiliğin yerini aldığı çağın düşüncesi, gerçekten çok, ona dair söylemlerle ilgilenmeye başladı. Bu, gerçeğin tekliğini ve değişmezliğini savunan düşüncenin eleştirilmesine, ona dair değer ve kodların bütünüyle yapıbozumuna uğratılmasına yol açtı. Dolayısıyla güç ve iktidar ilişkileri de değişti.

Bilginin törelliğinin [topluluk yaşamını, insan davranışlarını düzenleyerek insanların birbirlerine ve topluma karşı ödevlerini belirleyen kurallar ve ölçüler bütünü] son bulmasıyla birlikte bilginin iktidarı da değeri de tartışmaya açık bir hal aldı. Bilim insanlarının neyin doğru neyin yanlış olduğu tartışmalarına artık halk da dahil olmuştur. (…) Toplumlarda büyük anlatılar parçalanmıştır. (İlerleme, gerçeğe ulaşma, insanların özgürlük yolunda verdikleri mücadele, proletaryanın tarihi görevi, sömürgeciliğe karşı verilen dini savaşlar vs.) Toplumu belirleyen dil ilişkileri de aynı şekilde çözülmüştür.

Lyotard, Postmodern Durum

Her çağ kendi dilini kendi dinamikleriyle oluşturur. Bu çağ da değişen paradigmalarıyla paradokslarını içinde barındırarak kendini inşa etmekte. Değişimler, insanlığın ve toplumun ontolojik krizi olarak da okunabilir, yeni bir dünya için bir olanak olarak da. Böyle kritik zamanlarda bugüne dek inşa edilmiş, tanımlanmış her şey yeniden okunmaya ve yeni kavramsallıklarla inşa edilmeye başlar. Hızın belirleniminde, göstergeler sağanağında tüm kavramlara dair yeniden okumalar yapmak, olup bitenleri yeni kavramsallaştırmaların ışığında anlamaya çalışmak çağa ait bir zorunluluk olarak karşımızda durmakta. Bu yeniden okuma, algılama ve anlama edimi içinde zamanla, dünyanın tarihselliğiyle kurduğumuz ilişki de büyük önem kazanmakta.

Çağın temel belirleyeni olarak hız ve görsel imgeler yeni bir dilin ve söylemin oluşmasında son derece etkin oldu. Çağ hem unutmalar hem de hatırlamalar çağı haline geldi. Geçiciliğin, süreksizliğin sürekliliği içindeki akışkanlık, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin olanaklarıyla tüm ilişki biçimlerini sürekli yenilemekte. Alışılagelen sağlam ve değişmez yapıların, kavramların ve değerlerin yerinden edilmişliği insanın dünyayla kurduğu güvenli, sınırları, belli ilişki biçimlerini büyük ölçüde değiştirdi. Özellikle medya teknolojilerindeki baş döndürücü yenilikler mekân algısıyla birlikte zaman hissimizi de değiştirdi. Şimdiye ait olan her şeyin hızla geçmiş olduğu uzaklık ve yakınlık kavramlarının, temsiliyet ilişkilerinin, dolayısıyla kimliklerin, sınırların belirsizleştiği yıllarda, insan kaybettiği güvenlik duygusunu yeniden kazanmak için kendine yeni geçmişler yaratmanın telaşına düşmüş görünmekte. Dijital kayıt teknolojileriyle şimdi, daha kendi sihrini, kendi gerçekliğini duyumsatmadan, geçmişe dönüşerek hafıza depolarındaki yerini almakta. Çağ hatırlamanın ve unutmanın çift kutupluluğunun gelgiti içinden yeni bir bellek ve tarih, geçmiş ve gelecek inşasının da derdine düşmüş görünmekte.


Kaynak: Asuman Susam, Toplumsal Bellek ve Belgesel Sinema.


Yorum bırakın