Yazı ve Görüntü

Görüntüler dünya ile insan arasındaki aracılar, anlamlı yüzeylerdir. İnsanın dünyaya doğrudan erişimi yoktur, dolayısıyla görüntülerin ona dünyayı tasavvur edebilir kılması gereklidir. Ama bunu yaparken dünya ile insanın arasına girerler; dünyayı takdim edeceklerine çarpıtır, onun yerine geçerler. Sonunda insan kendi ürettiği görüntülerin bir fonksiyonu olarak yaşamaya başlar. Görüntüleri deşifre etmeyi bırakır, bunun yerine onları kodları çözülmemiş olarak “dışarıdaki” dünyaya yansıtır. Dünya giderek görüntü-gibi olur, bir sahneler ve durumlar bağlamına dönüşür. İmgelem (olguları semboller halinde kodlama ve bu sembolleri okuma yeteneği) artık halüsinasyona dönüşmüştür.

İnsanlar en geç MÖ ikinci binyıl içinde, görüntü öğelerini (pikselleri) yüzeyden koparıp satırlar halinde düzenlediler: Doğrusal yazıyı icat ettiler. Yazı ile birlikte “kavramsal düşünme” diyebileceğimiz yeni bir beceri ortaya çıktı: Çizgileri yüzeyden soyutlamak, yani metinler üretmek ve bunları deşifre etmek. Kavramsal düşünme imgesel düşünmeden daha soyuttur, çünkü olgulardan doğrular dışında tüm boyutları soyutlar. Böylece insan yazının icadı ile dünyadan bir adım daha uzaklaşmıştır. Metinler dünyayı değil, parçaladıkları görüntülerin anlamını gösterir. Dolayısıyla metinleri deşifre etmek, onların anlamını gösterdiği görüntüleri keşfetmek demektir.

Metinlerin amacı görüntüleri açıklamak, kavramların amacı ise tasavvurları kavranabilir kılmaktır. Demek ki metinler görüntülerin meta-kodlamasıdır. Her ne kadar metinleri görüntüleri ortadan kaldırmak için onları açıklıyor olsa da, görüntüler de metinleri tasavvur edilebilir kılmak için onları görselleştirir. Bu diyalektik süreçte artık görüntüler de metinlerin meta-kodlaması olabilir.

Öte yandan yazının kendisi bir dolayımdır (tıpkı görüntüler gibi) ve aynı iç diyalektiğe tabidir. Görüntülerle dışsal bir çelişki halinde olmakla kalmaz, içsel bir çelişkiyle de parçalanmıştır. Amacı insanla görüntüler arasından aracılık etmek olan yazı, aynı zamanda görüntülere açıklık kazandırmak yerine onları çarpıtabilir ve insanla onun görüntüleri arasına girebilir. Böyle olursa, insan artık kendi metinlerini deşifre edemeyecek, onlarda ifade edilen görüntüleri yeniden oluşturamayacaktır. Metinler tasavvur edilemez, görsel olarak kavranamaz hale geldiğinde, insan kendi metinlerinin bir fonksiyonu olarak yaşıyor demektir.


Kaynak: Vilém Flusser, Bir Fotoğraf Felsefesine Doğru.


Yorum bırakın