Türk-İslâm Sentezi

Marx’ın Asya imparatorluklarının sosyal yapılarını inceleyen kitabı Grundrisse 1950’lerde ortaya çıktı, Rusya’nın benimsediği komünist tipinden ayrı, Asya’ya özgü bir sosyal gelişme tipi öne sürüldü. Fransa’da çıktı, Bulgaristan’da revaçtaydı, “Asya Tipi Üretim Tarzı” yorumunu Türkiye’ye taşıdılar. Türk-İslâm Sentezi buna karşı ortaya çıktı.

Milliyetçiler, Türk-İslâm Tezi’ni savunuyor. Türk toplumunun geleneksel yapısını, İslâmiyet ve Türk ananeleriyle açıklamaya çalışıyorlar. Karşı grup, tamamen Marx’ın teorisiyle açıklamaya çalışıyor. Marx ve Engels diyorlar ki, Asya Tipi Üretim, Batı cemiyetlerindeki feodalizm-kapitalizm gelişmesinde olduğu gibi değil. Batı toplumunda iki sosyal sınıf var; bir emekçiler, bir de onları sömürenler… Ticaret ve ekonomi, kapitalistlerin emekçileri sömürmeleri şeklinde gelişti… Yani Batı cemiyetinde, feodal cemiyetten kapitalist cemiyete geçiş var; zenginlik kaynaklarını da ufak bir grup, kapitalistler kendi kontrolleri altına almışlar. Ekonomik bir gelişmenin, liberal ekonominin sonucu olarak kapitalist sınıf ortaya çıkmış; emekçiler köyünden, toprağından kopmuş, şehre gelmiş emekçi sınıf köle gibi çalıştırılıyor, onların emeği sömürülerek kapitalizm gelişiyor. Marx, kapitalizmi devrimle ortadan kaldırırsak emekçi, kapitalin sahibi olacak, diyor. Engels ve Marx’ta ekonomik-sosyal gelişim teorisi böyle. Ama Asya toplumlarında, sömürülen ve sömürenin başka tipte olduğunu söylüyorlar. Sömüren sınıf, Hindistan’da olduğu gibi, dışarıdan fatih olarak gelip, kılıç kuvvetiyle köylüyü köle durumuna düşürüp onu istismar ediyor; kendileri şehirlerde saraylarda ihtişam içinde yaşayan efendiler… Bu efendiler kılıç gücüyle, çalışan köylüyü kendisine bağımlı tutuyor. Batı’daki gibi ekonomik bir mekanizma yok, sosyal yapı zorbalık üzerine kurulu…

Türk-İslâm Sentezi hareketi, yerli siyasî-sosyal kaygıdan kaynaklanıyordu, “Sovyetler’in egemenliğine götüren komünizm Türkiye için çok tehlikeli bir cereyandır, Türk devletinin temellerini tehlikeye sokar, Rusya’nın bir uydusu oluruz; Bulgaristan, Yugoslavya gibi…” diyorlardı. Millî bir tepki uyandı önce. Soruyorlar, Türk milliyetçiliği neye dayanır? Orta Asya’dan gelen Türk halkının tarihî gelenekleri, Türk milletini oluşturan değerlerdir, bunlardan vazgeçemeyiz; Orta Asya, Yesevilik İslâmiyeti, Alp’lık ve gazâ, Anadolu Selçuklu Sentezi Türk milletini yapan temellerdir; hareketin başında olanlar da dilci, tarihçi, hukukçu ve sosyologlardı: Ali Fuat Başgil, Mümtaz Turhan, Osman Turan, Mehmet Altay Köymen, Muharrem Ergin, İbrahim Kafesoğlu vb. Diyorlar ki, “Bakınız Rusya’da, Ruslaştırma politikasına karşı buradaki tutsak Türk halklarını -Azerbaycan’da, Orta Asya’da, Türkistan’da- koruyan temel, yerli millî Türk İslâm gelenekleridir, ama onun yanında asıl direnç veren kuvvet dindir, İslâmiyet’tir. Meselâ, Moskova üniversitelerinde okumuş aydın Türkler, çoğu kez Ruslaşıyor, Rusça konuşuyor, fakat kendi dinine bağlı olan, Müslüman olan asıl halk hiçbir zaman Ruslaşmıyor.” Zeki Velidi, köyünün bulunduğu bölgede, Rusların kiliseler yapıp halkı Ruslaştırmaya çalıştığını söylerdi; Zeki Velidi Müslüman vatandaşları toplayarak çeteler kuruyor, çoğu kez kiliseleri yakıyorlar. İslâmiyet millî varlığın bir çeşit koruyucu zırhı oluyor. Bu gözlemi Türkiye’ye tatbik ediyorlar. Bizim milliyetçiliğimiz hem Müslümanlık hem de Türklük ananeleridir. Türk-İslâm sentezidir, diyorlar. Buna karşı İslâmcılar, meselâ Refah Partisi, Erbakan milliyetçiliği tanımaz. Türk-İslâm Sentezi, solculara karşı kuvvetli bir cereyan olarak ortaya çıktı. Hukuk profesörü Ali Fuat Başgil grubun en önemli lideriydi; sentezciler, 1960’larda Aydınlar Grubu diye ortaya çıktı, hareket öğrenci taşkınlıklarından sonra 1980 darbesini getiren harekettir. 1980’de darbe yapan generalleri, Türk-İslâm Sentezi fikrini savunanlar nüfuzları altına aldılar ve kilit noktalara adamlarını yerleştirdiler. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumları’nın başına kendi adamlarını getirdiler. Atatürkçülük de Türk Silahlı Kuvvetleri kontrolü altında, yeni anayasa bu havada hazırlandı. Askerin kontrolü altında birtakım yeni kurumlar ortaya kondu, ki dayandığı felsefe Türk-İslâm sentezini savunanların felsefesi oldu.


Kaynak: Halil İnalcık, Tarihçilerin Kutbu.


 

Yorum bırakın