Hegel’in Sistemi

Was vernünftig ist, das ist wirklich; und was wirklich ist, das ist vernünftig.*

Hegel felsefesinde us (akıl) her insanda az ya da çok bulunan düşünme yetisi değil; insanın –süjenin– dışında bir ilke; insanı da, insanın içinde bulunduğu doğa dünyasını da, kültür dünyasını da, her şeyi oluşturan temel varlıktır. Bu temel varlığa, bu evren ilkesine Hegel us yanında ide, töz, ya da kendi terimiyle Geist (tin) der. Kendisine verilen adlardan da anlaşılıyor: bu, tinsel nitelikte olan bir ilkedir. İşte, Hegel’e göre, bütün varlık bu tinsel ilkenin, bu evrensel us’un kendini açmasından, taşıdığı olanakları ortaya koymasından meydana gelmiştir. Bu oluş, bir in belli bir ereğe doğru belli bir biçimde ilerleyerek dışlaşmasıdır. Gelişmenin biçimi de –yine Hegel’in kendi deyişiyle– dialektik‘tir; yani karşıtlıkları, çelişkileri bunları ortadan kaldıra kaldıra yürüyen bir ilerlemedir ve ulaşmak istediği de, ereği de, kendinin ne olduğunu bilmesidir; bu bilinçle birlikte oluşan, bu bilincin kazandıracağı özgürlüktür.

Hegel’e göre insanlık tarihi dialektik bir konuşma, bir tartışma gibi ilerler: Bu tartışmada önce bir şey ortaya konur (thesis); sonra bunun karşısına bir şey konur (antithesis); en sonra da birbirine karşıt olan bu iki şey bir araya konarak (synthesis) birleştirilir, uzlaştırılır. Ama karşıtları uzlaştırmış olan bu birlik içinde yeniden bir karşıtlık belirir, bu da yine bir birliğe ulaştırılır ve bu böyle sürüp gider. İşte tarih de böyle yürür. Her varılan birlikte (synthesis) yeni bir karşıtlığın, bir yeni çelişkinin (antithesis’in) tohumu gizlidir; dolayısıyle çelişki (karşıtlık, gerginlik) itici bir güç; olumsuz değil olumlu, yıkıcı değil yapıcı; tarihi yürüten motor gibi.

Bunu biraz daha açarak söylersek, Hegel’de gelişme şöyle ve şunun içindir:

  1. Evrensel Us (temel ilke) en başta kendi içine kapalı bir olabilirlikler (olanaklar) bütünüdür. Kendi kendinedir, kendi içindedir. Thesis durumu.
  2. Olanaklarının ne olduğunu bilmek için gelişmeye başlayan Us, ilkin kendini doğa olarak dışlaştırmıştır. Ancak, doğada Evren İlkesi özüne aykırı, özüyle çelişik bir duruma düşmüş, kendisine yabancılaşmıştır. Çünkü tinsel nitelikte olan Us doğada maddî bir şey olmuştur. Dolayısıyla burada bilinç yoktur. Ayrıca, sıkı determinizm yüzünden burada özgürlük yoktur; boyuna oluş yüzünden süreklilik yoktur; sayısız nesnelere bölünme yüzünden birlik de yoktur. Oysa bilinç, özgürlük, sürüp gitme ve birlik, bütün bunlar, Temel İlke’nin baş özellikleridir. Bunlardan doğada yoksun kaldığı için, Evrensel Us kendi kendisiyle bir çelişmeye düşmüştür. Antithesis durumu.
  3. Bu çelişki, bu kendi özüne aykırı düşme, Us’un gelişmesindeki üçüncü aşama olan insanın ve kültürünün dünyasında ortadan kalkacaktır. Artık burası Us’un özüne uygun olan bir dünyadır: çünkü burada bilinç de var, birlik, süreklilik ve özgürlük de var. Burada Evrensel Us artık kendindedir ve kendisi içindir. Gerçi başlangıçta da kendinde idi, ama henüz bir gerçek değildi, ancak bir olanaktı. Doğada bir gerçek olmuştu, ama kendinde değil, kendi dışında kalmıştı. Şimdi insanın dünyasında yine kendindedir, kendini bulmuştur. Üstelik gerçeklik kazanmıştır; hem de bu, kendisi için olan bir gerçekliktir, doğa aşamasında olduğu gibi kendi özü dışında olan bir gerçeklik değildir bu. Synthesis durumu. [1]

Varolan her şey gibi ide de (mutlak varlık) da bu biçimde üç aşamadan geçerek ortaya çıkar. Mutlak varlık, kendini olumsuzlayarak, tek tek varlıklar ve çokluk haline gelir. Ama çokluk, yani doğada gördüğümüz tek tek varlıklar, gelişmenin yalnızca bir uğrağıdır.  Bu tek tek varlıklar uğrağı da kendisini olumsuzlayarak, bütünselliğe yani birliğe yönelir ve insan bilincinde, yani kendini tanıyan bilinçte, maddesel ve manevi bütün varlıklar yani evren, yeniden buluşur ve birleşir. Böylece, başlangıç noktasına, yani mutlak varlığa, daha yüksek bir düzeyde, bilinç düzeyinde yeniden ulaşılmış olur. Bundan ötürü insan bilinci evreni yaratmaz; yalnızca, varoluşagelen bütün evreni, mutlak varlığı, kendi içinde yeniden görür, bulur, yansıtır ve kavrar.

Tin‘in (zihin ve aynı zamanda ide), başlangıçta kavrayış biçimi duyum‘dur. Tin, daha sonraki aşamalarda duygu‘ya ya da duyuş‘a geçer. Duyuş’un en gelişmiş ve tamamlanmış biçimi, kendini duyuş‘tur. Kendini duyuş ise, bilince götüren bir ara basamaktır. Bilinç böylece, duyum, algı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (ruh, tin) olarak tanır. Başka Ben’leri de tanır ve kabul eder. Bu durum, Ben’in kendi içinde kalmaktan kurtularak, öznellikten nesnelliğe ve genel kurallara yükselmesi demektir. Böylece herkes için geçerli olan, herkesi kapsayan nesnel Tin ortaya çıkmış olur. Tarih dediğimiz şey, halklarda beliren Tin’in gelişiminde başka bir şey değildir. Nesnelleşmesi boyunca Tin, kendi maddesel olmayan özünü bilip görmeye, bunun mutlak bir varlık olduğunu fark etmeye başlar. Böylece Mutlak Tin haline gelir.

Mutlak Tin’in birinci aşaması sanat‘tır. Sanat, İde’nin, sezgiyle ve doğrudan doğruya tanınıp bilinerek ortaya konmasıdır (gerçekleştirilmesidir). İkinci aşama ise din‘dir. Din, İde’nin doğrudan doğruya görüp kavradığımız varlıklara üstün olduğunun kesin olarak kavranmasıdır. Sonlu ve tek tek (tikel) olan varlıkların, mutlak varlık tarafından kapsandığının; bu varlıkların, ona boyun eğdiğinin kabul edilmesidir. Mutlak Tin’in üçüncü aşaması ise, felsefe‘dir. Felsefe hem sanatın, hem de dinin taşıdığı doğruluk‘un (hakikatin), daha üst bir düzeyde kavranmasıdır. Felsefe, İde’yi, mutlak varlık olarak kavrar ve onu, hem maddesel olmayan bir düşünce, hem de elle tutulup gözle görülebilir bütün varlıkların birliği olarak anlar. [2]

Özet olarak; Gerçekliği zihin kurar. Ama ilk başta zihin bunun farkında değildir, gerçekliğin dışarıda ve kendisinden bağımsız olduğunu düşünür. Yani zihin kendisinden yabancılaşmış bir durumdadır. Ama sonra gerçekliği kendi yaratımı olarak görür. Böylece, kendini ne kadar açık seçik biliyorsa gerçekliği de o kadar açık seçik bilmeye başlar. Onun kendisiyle aynı olduğunu anlar. [3]

*Her us ile ilgili olan gerçektir; her gerçek olan da us ile ilgilidir.


[1] Macit Gökberk, Hegel’in Felsefesi — Yaşayan Yönleriyle.

[2] Selahattin Hilav, Felsefe El Kitabı.

[3] Richard Osborne, Herkes için Felsefe.


 

Yorum bırakın