Osmanlı’da Matematik — Yakın Çağ

16. yüzyılda ilim hayatı oldukça durgunlaşmıştı. Kadızade gibi matematik alanında yetişen bazı kabiliyetler ancak Türkistan’a gitmek ve Uluğ Bey’in rasathane ve medresesinde çalışmak suretiyle gelişme imkânı bulmuşlardı. Rasıt Takiyüddin İstanbul’da Hoca Sadeddin Efendi tarafından himaye edilmiş, Tophane’de Uluğ Bey zic’ini (astronomi cetveli) düzeltmek üzere yeni bir rasathane kurulmuş, fakat müneccimbaşının şikâyeti üzerine rasathanesi yıktırılarak kendisi de Mısır’a gitmeye mecbur olmuştu. Halbuki astrolojinin ve ilim dışı zihniyetin hücumuna uğrayan bu zat, aslında kendi çağından da oldukça geri kalmış olan Ptolemaios astronomisi ile uğraşmaktaydı. Bu da çağdaş ilim görüşünde ne kadar geri kaldığımızı gösterir. III. Ahmet zamanında Aristoteles’in Physica’sının bütünü olan sekiz kitabı Kütüb-ül-Semaniye adı ile Yunanca aslından Arapçaya çeviren Yanyalı Esat Efendi, kitabın önsözünde bu çevirisi ile övünüyor ve Abbasiler zamanındaki bütün çevirilerin Süryaniceden Arapçaya ikinci elden yapılmış olduğu için onlara üstün olduğunu söylüyorsa da o yüzyılda Batı’da astronomi ve fiziğin ne derecede ilerlediği ve Aristoteles fiziğinin tamamen tarihe karışmış olduğu düşünülecek olursa, bu çevirinin yüzyıllarca geri kalmış, hatta lüzumsuz olduğu anlaşılır.

Ancak 18. yüzyıl sonlarına doğru Batı kültürünün matematik, fizik vb. gibi büyük ilerlemeleri fark edilmeye başlandı. İlk defa Gelenbevi İsmail Efendi eski matematik ile Avrupa matematiği arasında geçit vazifesi gören eserler yazdı. Bunlar I. Abdülhamit zamanında kurulan Mühendishane’de kısmen okutuldu. Fakat Gelenbevi henüz Batı matematiğine tam nüfuz etmiş sayılamazdı ancak 1795’te kurulan Mühendishane’yi yirmi yıl başhoca unvanı ile idare eden Tamanlı Hüseyin Rıfkı Efendi ile birlikte modern matematik öğretimi başladı. Büyük Hüseyin Efendi diye tanınan bu zat aslen Kırım’ın Taman şehrindendi (ölümü 1816). İngilizce bilgisi yardımıyla modern Batı matematiğine göre Usul-i Hendese (Geometri İlkeleri), Müsellesat-i Müsteviye (Yüzey Trigonometri), İmtihan-ül-Mühendisin (Geometricilerin Sınavı), Usul-i İslihkâmat, Mecmuat-ül Mühendisin, Telhis’ül-Eşkâl (Şekillerin Özeti) adlı eserleri yazdı. Askeri fen öğretiminin düzenlenmesi için büyük gayret gösterdi. Hasköy’de “Mühendishane” kurulduktan biraz sonra (1796) ikinci matbaa da açıldı. Matbaayı, Mühendishane’nin hocalarından Abdurrahman Efendi idare ediyordu. Büyük Hüseyin Efendi’nin kitaplarından başka Aşir Efendi tarafından İstanbul sularına dair bir eser, Meha-ül Miyah ve Türkleri yabancılara tanıtmak gayesiyle Mahmut Raif Efendi’nin Tableau des NouVeaux Réglements de l’Empire Ottoman’ı yayınlandı (1798).

19. yüzyılın birinci yarısında Mühendishane’nin çalışmaları devam etti. Tamanlı’nın oğlu Emin Paşa, babasının yerini tuttu. Cambridge Üniversitesi’nde matematik ve fizik tahsil etmiş olan bu zat memleketimizde modern matematik ilimleri yaymaya çalışanlar arasında önemli bir yer alır. Babasının açtığı çığırda devam etti. II. Mahmut zamanında yeni kurulan Harbiye Yüksekokulu’nda uzun bir süre ders nazırlığı ve öğretmenlik yaptı. İlk defa askeri idadileri kurdu ve bu okullar için bir seri matematik kitabı hazırladı. Yalnız İstanbul ile kalmayarak büyük vilayet merkezlerinde de askeri idadiler kurulması ve bunların ders programlarının hazırlanması ve öğretmenlerinin yetiştirilmesi işiyle uğraştı. Yüksek matematikteki yayınlarından çok ortaöğretim için kitapları ve askeri öğretimdeki reformu ile unutulmaz isim bıraktı.

Emin Paşa’nın yüksek matematiğe dair başlıca eseri Tahavvülat (Transformations) adıyla Cambridge’de yazdığı mezuniyet tezinin kendi tarafından yapılmış çevirisidir. Analiz matematiğin o zaman için çok yeni sayılan transformation hesabına dair bu tahlili eser basılamamıştır (Tek nüshası İstanbul Müzesi Kütüphanesi’ndedir). Emin Paşa Fransızca olarak 1840’ta mermilere dair bir risale yayınladı. Başka yazılarının çoğu notlar halinde kaldı.

Modern matematiğe dair en esaslı öğretim ve yayınları olan İshak Hoca’dır (ölümü 1836). Divan tercümanlığından yetişmiş, Arapça ve Farsçadan başka Rumca ve Fransızca öğrenmiş ve Batı matematiğinin bütün dallarına nüfuz ederek askeri öğretimin muhtaç olduğu bahislere dair geniş ölçüde yayınlar yapmıştır. 1816’dan 1836’ya kadar Mühendishane’de hocalık etti. 1830’da bu eski kurumun “başhoca” unvanı ile yönetimini ele aldı. Büyük Hüseyin Efendi’den sonra Batı dillerinden Türkçeye en çok matematik kitabı çevirmiş olan bu zat, Osmanlı Türkçesinin o zamanki ihtiyaçlarına uyacak (yani eski Arapça matematik terimlerini tamamlayacak) tarzda yeni terimler koydu ve yeni ilimleri yalnız tanıtmakla kalmadı, bu ilimlerin yeni dillerini de meydana getirdi. İshak Hoca iyi bir öğretmen ve olgun bir yazardı. Ayrıca fiilen mühendislikle uğraşıyordu. Askeri inşaata dair birçok eser yazdı. Henüz Batlamyos-Euklides matematik çerçevesini aşamamış olan o zamanki Türkiye öğretim durumuna göre bunlar çok değerli ve yeni eserlerdi. Mecmua-i Riyaziyat adıyla yayınladığı büyük eserde cebir, geometri, müsellesat (trigonometri), cebrin geometriye tatbiki, diferansiyel ve entegral hesap, fizik prensipleri, balistik, katı, sıvı ve gaz cisimler, optik, termo-dinamik, elektro-manyetik, kürevi trigonometri, astronomi, cisimlerin terkibi ve kimya için birer fasıl ayırmıştır. Mecmua-i Riyaziyat kendi zamanının Batı ilmini takip edecek seviyede olduğu için çok değerli bir eserdi. Fakat eserde Batı ilminin herhangi bir dalına yeni hiçbir araştırma katılmamış ve öğretim gayesinden ileri gidilmemiştir.

Modern matematik, Tanzimat’tan sonra başlıca Vidinli Tevfik Paşa ile daha geniş mikyasta gelişme imkânı bulmuştur. Vidinli Tevfik Paşa (1832-1893), Tamanlı Hüseyin Efendi ve İshak Hoca ile başlayan modern matematik hareketini devam ettiren tanınmış bir bilim adamıdır. Tevfik, Harp Okulu’ndan kurmay olarak çıkmış, ataşemiliterlikle Paris’e gitmiş, o sırada matematiğe dair bilgisini genişletmiştir. Memlekete dönüşünde uzun bir süre Harp Okulu’nda başöğretmenlik yapmıştır. Vidinli Tevfik’in Querternion diye tanınan bir nevi calcul symbolique üzerinde İngilizce olarak yazdığı Linear Algebra adlı eseri Batı matematiğinde değeri olan yeni buluşlar getirmektedir. Başlıca eserleri Cebr-i Âlâ, Mihanik, Cebr-i Hatti’dir. Salih Zeki’nin yazdığı Kamus-ı Riyaziyat yayınlanmadan önce onun düzeltmesinden geçmişti. Fakat unutmamak ki bir asır süren bu yeni matematik yayınlarından çoğu her şeyden önce öğretici bir karakter taşımaktadır ve yeni açılan kara ve deniz yüksek mühendis okullarının öğretim ihtiyacını sağlamak amacıyla yazılmış didaktik yayınlardan ibaret bulunuyordu. Avrupa’da tahsil etmiş ve oldukça derinleşmiş bilim adamları dahi memleketin bu pratik-didaktik ihtiyacına cevap vermeye çalışırken, asıl araştırma alanını ihmal etmeye mecbur olmuşlardır. Bu yüzden 18. yüzyıl ortalarına kadar büyük bir sayıya varan yayınlar arasında matematik-fizik ilimlerinde yenilik yapan esere rastlamak kabil değildir.

Vidinli Tevfik, memleketimizde matematik ile felsefe ve mantık arasındaki münasebeti ilk defa düşünen ve yazanlardandır. Fakat bu çığırın devamlı ve verimli bilgini Salih Zeki’dir (1863-1920). Salih Zeki Cibali’de doğdu, Darüşşafaka’da okudu, Paris’te elektrik mühendisliği öğrenimi yaptı, dönüşünde Posta Telgraf Fen kaleminde ve Darüşşafaka matematik öğretmenliğinde bulundu. Daha sonra sathane müdürlüğü yaptı. Zengin yayınlarıyla tanındıktan sonra Darülfünun Matematik Bölümü’ne profesör tayin edildi. Orada matematiğin birçok dallarını aynı zamanda okuttu. Gerek bu dallara, gerek astronomi ve fiziğin lise ihtiyaçlarına ait pek çok eser verdi. İlk defa matematik felsefesiyle uğraştı. İfadesinin vazıhlığı anlatışındaki kuvveti ile de eserlerinin büyük değeri vardır. Âsâr-ı Bakiye adı altında (3 cilt) İslam matematikçileri tarihini yazdı.

Geniş bir matematik ansiklopedisi vücuda getirmeye başladı. Âsâr-ı Bakiye nasıl yazdığını önsözünde şöyle anlatıyor: “Crédit Lionnais müdürü M. Le Moine’in gösterdiği Montuela’nın büyük matematik tarihi, gençliğimde bana bir İslam matematikçileri tarihi kitabı yazmayı ilham etmişti. Ayasofya Kütüphanesi’nde matematik ve astronomiye dair eserleri tetkik ettim. Bunların kaynağı olan Yunan matematikçilerine ait bilgiyi Paul Tannery’nin eserlerinde buldum. M. Kern ve M. Rodet’nin Sanskritçedeki matematiğe dair yayınlarından faydalandım. Bu karşılaştırmalar sonunda İslam matematikçilerinin değerini ve dünya ilmine hizmetini meydana çıkarabildim. Kitabın adına Ebu Reyhan el-Biruni’nin bir eserine ithafla bu adı verdim. Kitabı dört cilt üzerine hazırladım.”

Salih Zeki o yıllarda lise programına konan felsefe dersleri için Alexis Bertrand’dan Felsefe-i İlmiye adlı eseri çevirdi. Burada ilim ve felsefe münasebeti, bilginin dereceleri, ilim sınıflamaları, nefsin dört işlemi (anlamak, hükmetmek, akılyürütmek, tertip etmek), zihnin temel işlemleri (bilginin kazanılması, saklanması, inşa edilmesi), metot hakkında Descartes’ın ileri sürdüğü kurallar, tahlil ve terkip anlatılmaktadır. İkinci bölüm asıl metoda dairdir. Burada, matematik ilimlerde metottan başlayarak psikolojik ve tarihi ilimlerde metoda kadar bütün evrelerden uzun uzadıya söz ediliyor. Salih Zeki’nin çevirisi, uzun bir süre lise ihtiyacını sağlamış olup bugün de değerini saklamaktadır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Darülfünun’da felsefe tarihi okutan Gunther Jacobi o sırada Darülfünun umum müdürü (rektörü) olan Salih Zeki’ye Henri Poincaré’nin kitaplanın okumasını tavsiye edince, üstat gülerek kütüphanesinden Fransız matematikçi filozofundan çevirip yayınladığı üç eseri çıkarıp ona göstermişti. Bu kitaplar La Valeur de la Science, Science et Méthode ile Science et Hypothése’di. O sırada Demiéres Pensées’nin çevirisi de basılmakta bulunuyordu, fakat erken ölümü yüzünden bu kitap sonradan Prof. Hüsnü Hamit tarafından tamamlanarak yayına çıkarılmıştır. Salih Zeki taşbasma olarak yayınladığı üniversite konferanslarında, Türkiye’de ilk defa Euklides’çi olmayan geometrilerden etraflı olarak bahsetti ve onların doğurduğu felsefi problemler üzerinde durdu. “İhtimaller hesabı” hakkındaki çalışmaları da aynı niteliktedir.


Kaynak: Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi.


 

Yorum bırakın