Akademik Kapitalizm

“Okullar günümüzde hâlâ, deneylerin bir dereceye kadar teşvik edildiği ve üründen ziyade sürecin ve öğrenmenin vurgulandığı az sayıdaki yerlerdendir. Aynı zamanda okullar, doğaları gereği çoklu disiplinlere sahip kurumlardandır; söylem, pratik ve sunumun birbirinden üstün sayılmadan, birlikte var olabildikleri yerlerdir.” Anton Vidokle’nin gözlemindeki bu özgür deneyselciliğe vurgu, akademi içinden bakılınca oldukça idealleştirilmiş görünebilir.

Birleşik Krallık’ta ve giderek artan oranda Avrupa’da 1980’lerden bu yana mesleki eğitime ayrılan hükümet yardımı sürekli azaltılıyor ve yüksek öğrenim, iş sektörü çerçevesinde işlemeye başlıyor. Girişimci araştırma etkinlikleri, endüstriyle ortaklıkların teşvik edilmesi devlete az masraf çıkaran öğrencilerin katılımını artırdı ve okullara yüksek ücret ödeyen yurtdışından öğrenci alımının teşvik edilmesi üniversitelerdeki kâr temelli yaklaşımın sınırlarını aştı ve “akademik kapitalizm”in yükselmesine yol açtı.

Eğitimin ahlaki yapısı da buna uygun biçimde değişti. The University in Ruins‘te Bill Reading’in öne sürdüğü gibi üniversiteler bir zamanlar “ulusal bir kültür fikrinin üreticisi, koruyucusu ve aşılayıcısı olarak ulus-devletin kaderiyle bağlantılıydı.” Ekonomik küreselleşme döneminde bu durum değişti; üniversitenin işlevi artık ulus-devletin kendini yeniden üretmesine bağlı değil. Bunun yerine, Readings’e göre, günümüz üniversitelerinin geçer akçesi artık kültürel ve ahlaki değerler değil, referanssızlaştırılmış “mükemmeliyet” konseptidir: Neyin öğretildiği veya araştırıldığı artık önemli değildir, sadece bunun “mükemmel bir şekilde” yapılması önemlidir. Son yıllarda bu durum daha da değişti. 2008 ekonomik krizinden sonra çıta artık mükemmellik değil, piyasa başarısı: Öğrenciler içerikten memnunlarsa, elde edilen gelir de hak edilmiş demektir.

Akademik kapitalizm hem öğrencilerin hem öğretmenlerin rollerinde değişimlere yol açar ve eğitim deneyiminin hem estetik hem ahlaki değerini etkiler. Bugün üniversitelerdeki merkezi figür, profesörden ziyade yöneticidir. Öğrenim sonuçları, değerlendirme kriterleri, kalite garantisi, araştırmalar, raporlar ve kapsamlı metin (dava açma eğilimli öğrencilerle savaşabilmek için) deneysel içerik ve verimden daha önemlidir. Değerlendirmeler, üniversitedeki tüm özneler arasında kıyaslanabilirlik sunan kredi puanlarını sağlayan standartlaştırılmış prosedürlere uymalıdır ve Bologna Süreci’nin ardından (1999), Avrupa’nın tamamında eşdeğer olmalıdır.

Birleşik Krallık’ta 1990’ların ilk yıllarında okul ücretlerinin belirlenmesi ve öğrenci bursları yerine borçlandırma sisteminin gelmesi, öğrencileri kısa sürede tüketicilere dönüştürdü. Eğitim, özgürlük ve keşif için yaratıcı bir alan olmak yerine, giderek finansal bir yatırıma dönüşüyor; kendine yararlı bir epistemolojik araştırma yeri olmaktansa bir kariyer atılımı sayılıyor. Açıkça öğrencilerin haklarını korumak adına, yorucu kontrol mekanizmaları devreye sokularak öğrenciler ve öğretmenler bürokraside yıpratıcı bir alıştırmaya maruz bırakılıyorlar. Yani, çağdaş üniversite, küresel kapitalizm dönemine özgü bir hayat tarzı için insanları eğitiyor, öğrencileri hayat boyu borca sokarken üniversite personelinin idari hesaplar ve disiplin uygulamaları gibi görev yüklerini artırıyor. Eğitim, şimdiye dek hiç olmadığı kadar temel bir “ideolojik devlet aygıtı”na dönüştü, böylelikle hayatlar egemenlerin dansına uyum sağlamak üzerine şekillendiriliyor ve yönetiliyor.


Kaynak: Claire Bishop, Yapay Cehennemler.


“Akademik Kapitalizm” üzerine bir yorum

Yorum bırakın