Pasajlar ve Vitrin

Walter Benjamin’e göre, Paris’te ve daha sonra 19. yüzyılın ortalarından itibaren ortaya çıkan yeni büyük mağazalar ve pasajlar fiilen birer “rüya âlemi”ydi. Kapitalist ve modernist yenilik itkisinin parçası olarak sürekli yenilenip serilenen metaların yarattığı engin fantazmagori, çağrışımlara ve yarı yarıya unutulmuş yanılsamalara güç kazandıran rüya imgelerinin kaynağıydı: Benjamin bunlara alegori diyordu. Benjamin burada alegori terimini hiyerarşik olarak düzene konmuş istikrarlı bir anlamın parçalanışını işaret etmek için kullanır: Alegori neyi temsil ettiğine ilişkin tutarlı bir kavrayışın geliştirilmesine direnen kaleydoskopik parçalardan oluşur.

Şehir gezgininin merak ve belleğinin, nesnelerin bağlamından koparılmış halde ortaya çıktığı ve şeylerin yüzeyinden okunabilecek gizemli bağlantılara maruz kaldığı değişen bir manzaradan beslenmesinden ötürü, bu estetikleşmiş meta dünyasında büyük mağazalar, pasajlar ve sergilenmekte olan malların yanı sıra, bu uzamlarda gezinen insanlarda yarı yarıya unutulmuş rüyalara güç kazandırır. Büyük kentlerin gündelik hayatı estetikleşir. [3]

“Endüstriyel lüksün yeni bir buluşu olan bu pasajlar, bina kitlelerinin arasında uzanan, üstleri cam kaplı, mermer duvarlı geçitlerdir; sahipleri bu türden spekülasyonlar için bir araya gelmişlerdir. Işığı yukarıdan alan bu geçitlerin iki yanında en şık dükkanlar uzanır; bu nedenle böyle bir pasaj, küçük bir kent dahası küçük bir dünyadır.” – Walter Benjamin.

Pasajlar Benjamin’i büyülemişti çünkü bu yapılar öznenin pazara çıkışının işaretiydi. Benjamin’e göre, pasajların ortaya çıkışının temel nedeni tekstil ticaretinin gelişmesi ve mimaride demir konstrüksiyonun kullanılmaya başlanmasıdır. Demir, mimaride kullanılan ilk yapay yapı malzemesidir. Benjamin’e göre, “taşıyacıların öncüsü olan ray; monte edilebilir ilk demir parçasıdır. Konutların yapımında demir kullanmaktan kaçınılır ve demir, pasajlar, sergi salonları, istasyon binaları gibi insanların yalnızca gelip geçtikleri mekânlarda kullanılır. Bununla eş zamanlı olarak camın mimarlıktaki kullanımı genişler.” Taşıyıcıların güçlenmesi, cam kullanımını cesaretlendirmişti. Yani demir cama yol vermişti. Hatta zaman zaman cam duvarı yerini alabiliyordu. Böylece vitrin doğdu.

Pasajların ortaya çıkışı; mimaride demir ve camın daha çok yer alması vitrini kışkırttı. Vitrin, öznenin nesneyle olan ilişkisini ciddi bir biçimde değiştirdi. Özne artık gereksinim duymadan da tüketebiliyordu. Özne gereksinimi duyan değil, aslında gereksinim duyulan bir şeydi. Eskiden özne, nesneye ancak dükkanın içinde dokunabilirken, artık vitrinde onu gözleyebilme olanağına kavuştu. Nesne ise öncesinde, Marx’ın dediği gibi, bir kullanım değeriydi. Nesnenin bundan bir başka anlamı yoktu. Nesne nesneydi, özne de özne. Özne nesneyi seçerdi.

Pasajlar gezinen özneyi tahrik etti. Gezinen özne de vitrinleri. Modern öznenin hem vakti ve hem de nakdi vardı. Vitrin nesnenin özne üzerindeki egemenliğinin sembolü oldu. Artık özne nesneyi gereksinimleri doğrultusunda seçmiyor sadece nesnenin al-benisine teslim oluyordu. Pasajlar, aslında metadan çok insanın pazara çıkış belgesidir. Nesne vitrin sayesinde özneyi teslim almıştır. Nesne özneyi istimlak etmiştir. Nesne öznedir. Özne nesnedir. Vitrin öznelerin nesneleri gözlediği bir yer olduğu kadar, nesnelerin de özneleri tahrik ettiği bir yerdir. Camın hangi tarafının gerçek hangi tarafının kurmaca olduğu artık o kadar da net değildir. Modern özne, seçmekten başka seçeneği olmayandır. Seçmekten başka seçeneği olmayan aslında seçilmektir. [1]

Benjamin’den önce Simmel “vitrin”in aslında ne anlama geldiğini keşfetmişti. “Eşyanın vitrinlik olma niteliği”nden ilk söz eden odur. Modern kentsel mekânda özneyle nesnenin yer değiştirmesi ve bu durumun ortaya çıkmasında vitrinin rolü Simmel’in en keskin saptamalarından biridir.

“Eşyalar, her şeylerine el atma izni vermek üzere bizi kendilerine çekip imrendirmezler mi? Bize güzel kokularını ve ince rayihalarını sadece onlardan vazgeçmemizi sağlayacak kadar bağışlamazlar mı? Kendimizi de tutulmayan bir sözle, fakat karşısında körleştiğimiz ve tüm benliğimizle bizi büyüleyen bir sözverişle akılları yarı yarıya çelinmiş varlıklar olarak görmemiz gerekmez mi?” – Georg Simmel.

Sonuç olarak, pasajların ortaya çıkışı üreticiyle tüketici arasındaki, nesneyle özne arasındaki ilişkiyi çok devrimci bir şekilde dönüştürür. Vitrin, üretim ile tüketim arasındaki ilişkiyi geri dönülmez bir biçimde değiştirir. Medya, reklamcılık, pazarlama vitrindir aslında. Ya da vitrinin uzayan kolları. Onun açtığı yoldan ilerlerler. [2]


[1] Besim F. Dellaloğlu, Zamanın İçinden Zamanın Dışından Gelenek ve Modernlik Arasında.

[2] Besim F. Dellaloğlu, Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya.

[3] Mike Featherstone, Postmodernizm ve Tüketim Kültürü.


 

Yorum bırakın