Feodalite

Feodalite ya da feodalizm, toprak mülkiyetine ve toprak kölesi emeğine dayanan ekonomik düzendir. Tarihsel süreçte köleci üretim düzeninin zorunlu dönüşümüyle oluşmuştur ve sınıflı toplum biçimlerinin ikincisidir. Özellikle IX. yüzyıldan XIII. yüzyılın ortalarına kadar en yoğun biçimde orta çağ Avrupası’na damgasını vuran bu düzene bu adı yakıştıran Conte de Boulainvilliers’dir, daha sonra Montesquieu bu adı yaymıştır. (Bu düzen Fransa’da 18. yüzyıla, Almanya ve Rusya’da 19. yüzyıla kadar sürdü. İngiltere ise 14. yüzyıl gibi çok erken bir tarihte feodal sistemin çözüldüğü ilk ülke oldu [3]).

Feodalite sözcüğü, Latince birtakım askerlik hizmetlerini yerine getirmek şartıyla hükümdardan alınan toprak anlamına gelen feodum sözcüğünden türemiştir. Senyör adı verilen (tımar sahibi) bu asker toprak beyleri, serf adı verilen toprak köylüsü üzerinde birtakım haklara sahip bulunuyorlardı. Bu düzenin ana karakteri, toprak beylerinin toprak üstündeki mülkiyet haklarıyla belirlenmişti. Bu düzenin üretim ilişkileri, emeğinin veriminden serfe de bir pay ayırır. Serf, eşdeyişle toprak kölesi, ilkel köleden farklı olarak, toprağın ya da iş süresinin küçük bir parçasında kendisi için çalışır. Böylelikle ödenmemiş emek, zaman (iş süresi parçası) ve mekan (toprak parçası)  bakımından birbirlerinden ayrılır.

Feodalite tarihsel süreçte köleci toplumun dönüşmesiyle oluşmuş bulunan sosyo-ekonomik bir düzendir. Daha sonra kendisi de anamalcılık (kapitalizm) tarafından dönüşüme uğratılmış ve yerini anamalcılığa bırakmıştır. Bu düzende egemen sınıf feodal beyler, bağımlı sınıf da köylülerdi. Genellikle bütün ülkelerde görülmüş olan feodal düzen, köleci toplum düzenini geçirmemiş olan ülkelerde ilkel komünal toplumun dağılmasından doğmuştur. Asker şefler ve eski köleci soylular toprağı ellerine geçirmişler ve köylüleri köleleştirmişlerdir. Feodal beyler arasında da belli bir sıradüzeni vardı, küçük toprak beyleri büyük toprak beylerine bağlıydılar ve bu düzenin Tanrısal koruyucuları olan din adamları en yüksek feodaller arasındaydı.

Feodal mülkiyet biçiminde mülkiyeti emekleriyle değerlendiren köylü sınıfıdır, kentlerde de buna paralel olarak usta esnaf ve tüccar loncalarında kalfa ve çırakların emekleri sömürülmektedir. “Antik çağın siteden ve sitenin bir avuç toprağından başlamış olmasına karşılık, orta çağ köyden başlamıştır. Bu başlangıç noktasının değişik olduğunu belirleyen şey, geniş bir alana dağılmış bulunan ve fetihlerin de kayda değer ölçüde artışını sağlayamadığı nüfusun seyrekliğidir… Çökmekte olan Roma imparatorluğunun son yüzyılları ve bu imparatorluğun barbarların istilasına uğrayışı bir miktar üretim güçlerinin tahribine yol açtı; tarım azalmıştı, sanayi parasızlık yüzünden çürüme halindeydi, ticaret yavaş yavaş yok olmuştu ya da şiddetle yasaklanmıştı, şehir ve köy nüfusu azalmıştı. Bu şartlardan ve bu şartların belirlediği örgütlenme tarzından Cermen askeri yasasının etkisi altında feodal mülkiyet gelişti. Tıpkı kabile mülkiyeti ya da komünal mülkiyet gibi bu da bir komün üstünde kuruludur; ama doğrudan doğruya üretimde bulunan sınıf, eski komünde olduğu gibi köleler değil, serfleşmiş küçük köylülerdir. Feodalizm tam gelişmeye uğraşında kasabalarda çatışma da ortaya çıkar. Toprak mülkiyetinin hiyerarşik sistemi ve bununla ilgili olarak senyörlerin silahlı adamları, soyluların serfler üzerindeki egemenliğini sağladı. Bu feodal örgütlenme, eski komünal mülkiyet kadar, boyunduruk altında tutulmuş bir sınıfa karşı kurulmuş bir ortaklıktı. Ama üretim şartları değişik olduğu için ortaklığın biçimi ve doğrudan doğruya üreticiyle ilişki de değişikti. Toprak mülkiyetinin bu feodal örgütlenmesinin, kasabalarda lonca mülkiyeti biçiminde, zenaatların feodal örgütlenmesi biçiminde bir karşılığı vardı. Burada mülkiyet, başlıca birey olarak her kişinin emeği üstündeki mülkiyetten ibaretti… Böylece feodal dönemde başlıca mülkiyet biçimi, bir yanda serf emeğinin zincirle bağlı bulunduğu toprak mülkiyeti, öte yanda gündelikçilerin emeğine hükmeden küçük sermayeli bireysel emekti. Tarımda küçük parçaların ayrı ayrı işlenmesi ve bunun yanı sıra köyde ev sanayiinin bulunması dolayısıyla iş bölümünün gelişmesi güçleşmişti. Sanayideyse, belli bir zenaat içinde iş bölümü olmadığı gibi, farklı zenaatler arasındaki iş bölümü de pek az gelişmişti. Her toprağın kendi içinde, şehir ile köy çelişkisi barınıyordu… Daha geniş bölgelerin, feodal krallıklar olarak, gruplaşmaları, toprak sahibi soylular için olduğu kadar kasabalılar için de zorunluktu. Onun için egemen sınıfın örgütü olan soyluların başında her yerde bir kral vardı.” [2]

Çin’de Konfüçyüs, Ortaçağ Avrupa’sında Aquinolu Thomas vb. feodal düzen ideologları, ezilen halkın feodallere saygı göstermesini sağlamak için ellerinden geleni yapmışlardır. Konfüçyüs, “halk soylulara boyun eğmelidir, küçük insanların üstün kişilere itaatsizliği kargaşalık yaratır” der. Thomas, toprak köleliğini onaylıyor “feodal sıradüzeni içinde toprak beyleri durumlarının kendilerine verdiği servete sahip olmalı ve onu dilediğince kullanmalıdır” diyordu.

Sömürü, kölelik rejiminde olduğu gibi ekonomi dışı baskıya dayanıyordu. Toprak beylerinin silah gücü, toprak kölelerinin başkaldırmasını önlüyordu. Buna rağmen bu düzende de büyük köylü ayaklanmaları olmuştur. Ezilen çoğunluğun ezen azınlığa karşı verdiği savaş hep din savaşları biçimindedir. Köylüler, kendilerini ezenlerden kurtuluşları için dinden medet ummakta devam ediyor ve çeşitli mezhepler türüyordu. Katolik kilisesi ve engizisyon bu başkaldırmaları ezmenin başlıca araçlarıydı. Thomas More ve Campanella gibi büyük ütopyacılar da halkın çektiği büyük acıların zorunluğu olarak feodal düzenin ürünleridir.

Köylü savaşları, feodal düzenin bütün tarihi boyunca sürmüştür. Feodal ekonomik düzenin temel yasası bir artık-ürün elde edilmesidir. Bu artık-ürün senyörün ve adamlarının ihtiyaçlarına harcanır. Feodal beyin malikanesi kapalı bir ekonomik birimdir. Bu birim içinde kumaş dokunu, şarap yapılır, aletler ve silah imal edilir. Ticaretin sınırları pek dardır, hemen hemen komşu malikanelerle değiştirilmelere inhisar eder. Bu değiştirme işlemlerinin dışında ziynet eşyaları ihtiyacını da duyan senyörler, bunun karşılığını savaşlarda ele geçirdikleri altınla ödemektedirler. Bu ekonomi bir para ekonomisi değildir, artık-ürün ya ihtiyaçlara harcanmakta ya da şarap, silah vb. ile değiştirilmektedir. Bu yüzdendir ki köle emeği senyörü zenginleştirir ama hiçbir zaman anamalcı durumuna getirmez. Çünkü bu üretim sürecinde bir para dolaşımı ve onun doğurduğu artık-değer yoktur.

Para ekonomisi ve anamalcılık, feodal üretim düzeninin bağrında oluşmuştur. Feodaliteyi nasıl barbar akınları gerçekleştirmişse, anamalcılığın ilk tohumlarını atan burjuvaziyi de Normand, Arap ve Macar akınları gerçekleştirmiştir. Bu akınlardan korunmak için, dağınık yaşayan köle-köylüler toplanıp şehirleşmeye başlamışlar ve zamanla senyörlerden birçok haklar kopararak burjuva (şehirli)laşmışlardır. Şehirlerin doğuşu, ticareti ve para ekonomisini geliştirmiştir. [1]


[1] Orhan Hançerlioğlu, Ekonomi Sözlüğü.

[2] Karl Marx, Friedrich Engels, Kapitalizm Öncesi Ekonomi Şekilleri.

[3] Oya Köymen, Sermaye Birikirken.


 

“Feodalite” üzerine bir yorum

Yorum bırakın