Kant’ın Hatası — Popper

Deneyim bilmecesini çözmek ve doğa bilimleri ve deneyiminin ne kadar olası olduğunu açıklamak için, Kant kendi deneyim ve doğa bilimleri kuramını oluşturdu. Bu kurama deneyim paradoksunu çözmek adına girişilen kahramanca bir çaba olarak hayranlık besliyorum, ancak bu kuramın yanlış bir soruyu yanıtladığım ve bu yüzden de bir dereceye kadar ilintisiz olduğuna inanıyorum. Deneyim bilmecesinin büyük kaşifi Kant çok önemli bir noktada hata yapmıştı. Hemen eklemeliyim ki, bu hata kaçınılmazdı ve muhteşem başarısının değerini düşürmez.

Hatası neydi? Daha önce de söylediğim gibi, yirminci yüzyıla kadar yaşamış bütün filozoflar ve bilgi felsefecileri gibi, Newton’ın kuramının doğru olduğundan emindi. Bu görüş kaçınılmazdı. Newton’ın kuramı en şaşırtıcı ve kesin öngörülerde bulunmuştu ve bunların hepsinin de dikkat çekici biçimde doğru olduğu kanıtlanmıştı. Sadece cahil bir adam bunların doğruluğundan kuşku duyabilirdi. Kant’ı bu konuda ne kadar az kınayabileceğimizi gösteren bir gerçek, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce ölen neslinin en büyük matematikçisi, fizikçisi ve filozofu olan Henri Poincaré de Newton’ın kuramını doğru ve çürütülemez olduğuna inanıyordu. Poincaré, Kant’ın paradoksunu, en az Kant’ın kendisi kadar, hissedebilmiş birkaç bilim adamından biriydi. Her ne kadar Kant’ınkinden bir şekilde farklı bir çözüm önermiş olsa da bu çözüm sonuçta sadece farklı bir çeşidiydi. Ancak burada önemli olan nokta Kant’ın hatasını bütünüyle paylaşmış olmasıydı. Bu, Einstein’dan önce kaçınılması olanaksız olan bir hataydı.

Einstein’ın kütleçekim kuramını kabul etmeyenler bile bu başarının çığır açıcı önemi olduğunu itiraf etmek durumundadır. Çünkü bu kuram, doğru ya da yanlış olsun Newton’ın kuramının olguyu basit ve ikna edici bir şekilde açıklayabilen tek olası astrofizik sistemi olmadığını saptadı. 200 yıldan daha bir süredir ilk defa kuram sorunsal oldu. Bu iki yüzyıl boyunca tehlikeli bir dogma, aptallaştırma gücü olan bir dogma olmuştu. Bilimsel temellere dayanarak Einstein’ın kuramına karşı çıkanlara bir itirazım yok. En büyük hayranları gibi, Einstein karşıtları da Newton’ın kuramının su götürmez doğruluğundaki felç edici inancın fiziğinin yükünden kurtuldukları için ona borçlu olmalılar.

Einstein sayesinde bu kuramı bir hipotez (ya da bir hipotez sistemi) olarak görebiliyoruz. Belki de bilim tarihindeki en görkemli ve de önemli, aynca gerçeğe en şaşırtıcı biçimde yaklaşmış bir hipotez olarak bakabiliyoruz.

Şimdi, Kant’ın aksine, Newton’ın kuramını gerçekliği sorunlu olan bir hipotez olarak değerlendirirsek, o zaman Kant’ın sorununu kökten değiştirebiliriz. O zaman hiç şüphe yok ki, Kant’ın çözümü, sorunun Einstein (sonrası dönemdeki biçimlendirmesine uymaz ve uygun değişiklikleri gerçekleştirmek gerekir.

Kant’ın soruna getirdiği çözüm çok iyi bilinir. Kant, bence de doğru biçimde, bildiğimiz şekilde dünyanın gözlemlenebilir gerçeklerin kendi ürettiğimiz kuramların ışığında yorumlamamız olduğunu öne sürdü. Kant’ın deyişiyle: “Aklımız yasaları doğadan çıkarmaz… bu yasaları doğaya uygular.” Her ne kadar Kant’ın bu biçimlendirmesini temel olarak doğru bulsam da biraz fazla radikal olduğunu hissediyorum, ve bu yüzden de bu ifadeyi şu şekilde değiştirmek istiyorum: “Aklımız yasalarını doğadan çıkarmaz, ama farklı başarı dereceleri ile, özgür biçimde icat ettiği doğa yasalarına uygulamaya çalışır.” İşte fark budur. Kant’ın ifadesine göre mantığımız doğa üzerine yasalar dayatmaya çalışmakla kalmaz, ayrıca şaşmaz bir şekilde bunda başarılı da olur. Çünkü Kant, Newton’ın yasalarının başarılı bir şekilde doğaya uygulandığına ve bizim de doğayı bu yasalara yorumlamak durumunda olduğumuza inanıyordu. Bundan çıkardığı sonuç da bu yasaların a priori biçimde doğru olduğuydu. İşte Kant bütün meselelere bu açıdan bakıyordu ve Poincaré de benzer bir şekilde görüyordu.

Ancak Einstein’dan beri biliyoruz ki çok farklı kuramlar ve çok farklı yorumlar da olasıdır ve bunlar Newton’ınkilerden çok daha üstün olabilirler. Bu nedenle mantık bir yorumdan daha fazlasını yapabilir. Ayrıca yorumları doğa üzerine dayatmaz da. Mantık deneme yanılma yöntemi ile işler. Mitlerimizi ve kuramlarımızı icat ederiz ve bunları deneriz: Bizi ne kadar ileri götürebileceklerini görmeye çalışırız. Yapabiliyorsak, kuramlarmızı geliştirmeye çalışırız. Daha iyi bir kuram daha fazla açıklayıcı bir güce sahiptir: Daha fazla şey açıklar; daha kesin açıklamalar getirir; bizim daha iyi öngörülerde bulunmamızı sağlar.

Kant’ın, Newton’ın kuramının biricikliğini ve doğruluğunu açıklamanın görevimiz olduğuna inandığı için bu kuramın kaçınılmaz biçimde ve anlama yetimizin yasalarından doğan mantıksal bir gereklilikle izlediğimize dair bir inancı vardı. Einstein’ın devrimine uygun biçimde sunduğum değişiklik bizi bu zorunluluktan kurtarır. Bu şekilde kuramlar zihnimizin özgür yaratımları, şiirsel bir önsezinin, doğa yasalarını sezgisel olarak anlama çabasının bir sonucu olarak görülür. Ancak biz bu sırada yaratımlarımızı doğaya dayatmayız. Tersine Kant’ın bize öğrettiği gibi, doğayı sorgularız ve kuramlarımızın doğruluğuna dair negatif yanıtlardan çıkarımlar elde ederiz: Bunları kanıtlamaya ya da doğrulamaya çalışmayız; bunların yanlışlığını kanıtlamaya ve yanlışlanabilirliğe ya da çürütmeye çalışarak sınarız.

Bu şekilde kuramsal yaratımlarımızın özgürlük ve cesareti özeleştiri ve tasarladığımız sert sınavlarla denetlenebilir ve etkisi azaltılabilir. İşte bu noktada bilimsel kesinlik ve mantık deneysel bilime girer. — Karl Popper, Sanılar ve Çürütmeler (Conjectures and Refutations).


Kaynak: Bryan Magee, Bir Filozofun İtirafları.


 

 

Yorum bırakın