Aydınlanma’nın Eleştirisi — Frankfurt Okulu

Frankfurt Okulu, Aydınlanma’yı yeni baştan yazmıştır. Getirdikleri toplumsal eleştiri, bir bakıma modern aklın eleştirisidir. Bunun temelinde de Aydınlanma’nın ulaştığı sonuçlar yatmaktadır. Frankfurt Okulu’na göre Aydınlanma’nın vardığı sonuç kendi kendini imhadır ve bunun iki ana nedeni vardır.

Bunlardan ilki, Aydınlanma’nın aklı getirdiği noktada bireyin silinişidir. Adorno’nun deyişiyle, “niteliksel olarak farklı olan ve özdeş olmayan (non-identical), niceliksel özdeşlik içinde erimiştir.” Aklın yalnızca amaçlara ulaşmak için kullanılan araçlarla tanımlanır olması yeni bir egemenlik biçimi yaratmıştır; tümelin akıl yoluyla tikel üzerindeki egemenliği. Çünkü artık tümel aklın somuttaki gerçekleşmesi gibi görünmektedir bireye. Bu dayatma bireyce gerçekleşmiş evrensel akıl olarak algılanmakta ve bireyin toplumsal işbölümündeki konumu dolayımıyla da sürekli yeniden üretilmektedir. Bu, bir anlamda, tümelin bireyin aklım işgal etmesidir. Birey kendi varlığım tümelin kendisine öngördüğü rollerin dışında tanımlayamaz olmuştur. Efsanevi burjuva bireyi yoktur artık.

İkinci neden ise, Aydınlanma’nın özne ile doğayı birbirinden kesin çizgilerle ayırmasında yatmaktadır. Mit, insanı doğaya tabi kılarken, Aydınlanma doğayı insana tabi kılmıştır. Bu mutlak ayrım insanın içinde var olduğu doğayı kendisine tamamen dışsal bir öğe olarak algılamasına yol açmış, bu da doğanın insan için şeyleşmesine neden olmuştur. Modern dönemde, bilim ve teknoloji insanın doğa üzerindeki egemenliğinin araçları haline gelmiştir. Doğa yalnızca üzerinde egemenlik kurmak için hakkında bilgi edinilecek bir nesneye dönüşmüştür. Ancak insanın doğa üzerindeki bu egemenliği, aynı zamanda insanın kendi üzerinde de bir egemenlik yaratmıştır. Çünkü insan da içinde yaşadığı doğanın yazgısını paylaşmak durumundadır. Sonuçta insanı yücelten aşkın özne konumlandırması, ki modern düşüncenin temelidir, insanın çöküşünü de hazırlamıştır. Böylece, insanın doğa üzerindeki egemenliği, hem insanın, hem insanın iç doğasının ve hem de doğanın egemenlik altına alınmasıyla sonuçlanmıştır. Bir bakıma, her iktidar ilişkisinde, iktidarın öznesi, nesnesinin kaderini paylaşmak durumundadır.

Theodor_Adorno__'Himself_in_a_Mirror_'__1963
Theodor W. Adorno — 1963

Frankfurt Okulu’na göre, akıl sadece ilerleme, özgürleşme değildir. Akıl aynı zamanda iktidar, egemenliktir. Onlara göre, artık aklın diyalektiği iki farklı görünüm arasındaki bir gerilimdir; herkese eşit uzaklıkta evrensel olarak akıl ve tikelin egemenliği olarak akıl. Bu gerilim, Aydınlanma’nın, akıl, mit ve egemenliğin toplamı olduğu sonucuna varmak için yeterli bir nedendir. Bir anlamda “mit zaten bir aydınlanmaydı ve aydınlanma mite dönüşmüştür”. Modern insan için özgürlüğün ve kendilik bilincinin bedeli çok ağır olmuştur.

Aydınlanma’nın nesnelere karşı olan tavrı da diktatörcedir. Doğa yalnızca egemenlik altına alınmak için hakkında bilgilenilecek bir “şey” haline geldikçe, doğanın bilinmesi onun sayılara indirgenebilir oluşuyla aynı anlama gelmektedir. Bir anlamda sayılar Aydınlanma’nın miti olmuştur. Sayılara indirgenemeyen her şey bir yanılsamadır. Bilinmeyene karşı korkuya, mite savaş açarak yola çıkan Aydınlanma, tabular yaratmakta onlar kadar başarılı olmuştur.

Modernliğin tarihi, aklın araçsallaşmasının tarihidir. Akıl, tarihin içinde, kendi eleştirel soyutlama uğraklarından uzaklaşarak araçsal ve faydacı bir işlevin hizmetine girmiştir; toplumsal istikrarın ve verimliliğin bir aracına dönüşerek kendi kullanımını yeniden üreten teknik bir girişim haline gelmiştir. Aklın verili olan olumlayıcı bu dönüşümünün ideolojik ifadesi pozitivizmdir. Frankfurt Okulu için gerek felsefi gerekse de teknik pozitivizm, Aydınlanma’nın zirvesidir. Bu noktada pozitivizmin toplumsal işlevi aklın eleştirel gücünü yitirişi ile noktalanır.

Akıl, nesnel bir gerçeklik olarak toplumsal istikrara dönüşmüş olmakla toplumsal üretimin basit bir aracına dönüşmüş olur. Teknolojik aklın egemenliği, eleştiri süreçlerinden “insan” unsurunu dışlamış ve aklı, ilerleme, toplumsal zenginlik, refah hedeflerine ulaşmak için bir araç kılmıştır. Araçsal aklın (öznel akıl) öznelliği, pozitivist mutlak nesnelliğin ve mekanik verimliliğin hizmetinde toplumsal sistemin payandası olur. Akıl, üretim kapasitesi, verimliğin yükselişi ve toplumsal istikrar adını alır. Modern akıl, düzenin yaşam iksiridir.

Frankfurt Okulu için araçsal akıl, sadece teknolojinin bir aracına dönüşmekle kalmamış, aynı zamanda bürokratik zorbalığın ve toplumsal iktidarın da bir aracına dönüşmüştür. İşte genel olarak aklın bu modern tarihi, aklın temel eleştirel işlevlerinden uzaklaşması, akılsallık krizidir; Aydınlanma’nın sonudur. Çünkü bu araçsallaşmanın dönüştürdüğü dünya, bütün akılsal varsayımlarına karşın vaatlerinin tam tersine sonuçlar üretmiştir. Aydınlanma özgürlük için yola çıkmıştı. Ancak modernliğin geldiği noktada akıl, aynı zamanda bir zorbalık aracıdır. Teknoloji, savaşlarda kullanılan atom bombası olarak, kitlesel imha silahları olarak, gaz odaları olarak kullanılan bir “akıldışılık”tır artık.


Kaynak: Besim F. Dellaloğlu, Frankfurt Okulu’nda Sanat ve Toplum.


Yorum bırakın