Modern Moda Teorisi

Klasik beğeni ve moda incelemelerinde iki kilit eğilimden bahsedilebilir. En iyi temsilcileri Georg Simmel ve Thorstein Veblen olan ilki, beğeninin kamusal alanda müzakere edilmesiyle ve modanın toplumsal rolüyle ilgilenir. Fakat ağırlıklı olarak öykünme, sınıf ayrımı, taklit ve göze çarpıcılık mefhumlarına yaslanan bir elit-kitle beğeni modeliyle ayırt edilir. İkinci eğilim ise ayrım ve öykünmeden farklı olarak beğeni ve tarzın ortaklaşa müzakeresini vurgular. Herbert Blumer’in sunduğu model kolektif beğeni boyutunu ele almak için güncellenmiş, sembolik bir temel sağlar.

Simmel’in moda ve tarz analizi, eserlerinin çoğu gibi, esasen modernliğin itici gücü olan süreçleri ve akabinde bunların modern insanın psiko-sosyal gelişimine etkilerini anlama girişimidir. Moda ve tarz salt kıyafet, ev dekorasyonu ya da mücevherattan daha fazlasını temsil etmeye başlar; bunlar modern toplumsal yaşamın temel süreçleridir. Tüm çatışma, uzlaşma, yükselme ve uyum süreçleri, en temel Simmelci diyalektiğe hizmet eder: Genellik/tektipliğe karşı bireysellik/farklılaşma. Her ne kadar moda ve beğeni çağdaş tercih analizi açısından benzersiz bir kavramsal bileşen sunsa da, Simmel için moda ve beğeni tek bir toplumsal-estetik sürecin merkezi öğeleridir.

Moda, bir nevi beğeni mekanizmalarının kamusal olarak sergilenmesiydi; kamusal beğeni düzeylerinin sürekli belirlendiği, ardından aşıldığı bir alandı. Taklit bu sürecin temel bir bileşeniydi, çünkü bireylerin kendilerini toplumsal olana yönlendirmeleri için başlıca pratik ya da teknikti. Hem düşünmeyi hem de düşünmeden taklit etmeyi gerektirdiğinden, Simmel modanın bu temel bileşenini hem “düşüncenin hem de düşüncesizliğin çocuğu olarak” adlandırmıştı. Modern insan için taklit sadece kötü bir şey değildi, zira bireyi benlikle sürekli ilgilenmek sorumluluğundan ve sahici bir bireysel tarz yaratma işinden kurtarıyordu. Öte yandan kopyalama sürecinde modern taklitçi, sanki gerçek bir şahsi gaye peşinde ve yaratıcı bir insanmış gibi davranıyordu. Modern moda taklitçisi “toplumsal bağlamların bir kabından” başka bir şey değildi.

Taklidin modada böylesine temel bir süreç işlevi gördüğü ve dolayısıyla modernliğin de karakteristik bir gücü olduğu düşünüldüğünde, takip ettiği modalar, taklit edilecek modeller oluşturan bir toplumsal grup da mevcut olmalıdır. Moda gündemini belirleyenler ile bu gündemi takip edenler arasındaki bu önemli ayrımdan ötürüdür ki, Simmel’in moda analizi esasen, alt sınıfların mütemadiyen üst sınıf modaları taklit etmeye çalıştıkları sınıf temelli bir öykünme modelidir. Simmel’in savunduğu şey, modanın, saf biçimiyle, üst sınıfların alanı olduğudur. Teknik açıdan, alt sınıfın kendine ait sadece birkaç sahici modası olabilir ve dolayısıyla sürekli olarak taklitçi rolünü oynar. Moda farklılaşma ile bütünleşme arasında bir toplumsal denge tutturmak için amansız bir çaba olduğundan, alt sınıfların üst sınıfların modalarını başarıyla taklit etmeye başlamalarıyla modalar sürekli değişmektedir. Farklılık için hummalı bir çaba gösterilmektedir, ama bu sadece tek yönlü bir süreçtir: Modanın yönü için her zaman alt sınıflar üst sınıflara bakmaktadır. Dolayısıyla moda nihayetinde sıfır-toplam ilkelerine dayalı olan sınıf temelli bir yıkım ve yaratıcı dirimsellik diyalektiğini yerli yerine oturtacak benzersiz bir güce sahip olan farklılaşma için fevkalade modern bir alettir.

Modanın, belli bir dönemde belli bir grubun sadece bir kısmı tarafından uygulanması, büyük çoğunluğunsa bu modaya uyma yolunda olması onun karakteristiğidir. Bir örnek herkesçe benimsenir benimsenmez, yani ilk başta çok küçük bir azınlığın yaptığı bir şey -mesela kıyafetlerimizin belli kısımları ve toplumsal davranışlarımızın çeşitli biçimleri herkes tarafından yapılmaya baslar başlamaz artık modadan bahsedemeyiz. Moda yayılmaya başladığı andan itibaren, yavaş yavaş çöküşe geçer.

Simmel moda arayışına daha göze batar şekilde giren birtakım gruplar olduğunu söyler. Bunlardan birincisi diğer medeni ve toplumsal alanlarda bireyselliklerini gösterme fırsatından mahrum bırakılan ve anlamlı bir toplumsal kişiliği ortaya koymanın aracı olarak modaya yaslanmak zorunda kalan kadınlardır. Diğer yandan, Simmel, özellikle de genç insanların müstesna moda davranışları sergilemeye meyilli olduğunu söyler. Ama hepsinden çok, orta sınıflar moda dinamiğinin arkasındaki gerçek güçtür. Alt “kitleleri” harekete geçirmek zordur ve gelişimleri yavaştır” ve diğer yandan en üst toplumsal katmanlar muhafazakâr, arkaiktir; değişimden korkarlar. Canlılık orta sınıflardadır, zira toplumsal katmanları tırmanacak psikolojik dürtüye ve bu amaca ulaşacak kaynaklara sahiptirler.

Simmel sınıf temelli bir öykünme modeli sunarken Veblen, sürekli merkezi bir fikir olan parasal onurun etrafını “kolaçan eder”. Fakat hem Veblen hem de Simmel ortak bir kamusal beğeni görüşüne sahiptir ki bu beğeni, temelde sınıf ayrımıyla ve ancak paranın sağlayabileceği estetik farklılığın psikolojik albenisiyle açıklanır. Veblen’in çalışmasının ilgi çekici teorik bileşeni, dönemin maddiyatçı zeitgeist’ının irdelenmesi için imkân sağlayan bir tarihsel dönemleştirme biçiminde karşımıza çıkar: Modern kapitalizmin insanları çeşitli malları edinmek için mücadeleye sürükleyen mevcut aşamasında güçlenen sahip olma eğilimiyle bağlantılı olarak, başlıca yeteneği parasal araçlarla toplumsal saygınlık kazandıran “ganimeti” biriktirmek ve sergilemek olan bir aylak sınıf ortaya çıkar.

Veblen’in modelinde ötekilere sürekli atıf ya da karşılaştırma hayati bir etkendir. Hasetle kıyaslama konusunda insanlarda müzmin bir heves vardır; ortalama parasal saygınlık standardına bir kez ulaşıldığında, daha da yüksek hedefler belirlenir. Böylece statü sahibi insan zevkli nesnelerin erbabı haline gelerek toplumsal itibar biriktirir. Bu kişinin aynı zamanda “aylaklıkla gelen servet ve efendilik havasını” yansıtacak şekilde hal ve hareketlerini kusursuzlaştırma sorumluluğu da vardır. Veblen’e göre, arı estetik değer sistemleri bu tür bir toplumsal düzenlemede bozulmuştu. Estetik değerin ölçüsü olarak genellikle fiyat devreye giriyordu:

… değerli bir nesnenin bizim güzellik anlayışımıza hitap etmesi için hem güzellik hem de pahalılık şartlarını sağlaması gerekir. Bunun ötesinde, asli pahalılık şartı, pahalılığın işaretlerini zihnimizde nesnenin güzel özellikleriyle kopmaz şekilde birleştirecek ve ortaya çıkan sonucu sadece güzellik takdiri başlığı altında toplayacak tarzda beğenilerimizi etkiler. Pahalılık işaretleri böylece, pahalı kalemlerin güzel özellikleri sayılmaya başlar.

Buradan hareketle Veblen parasal beğenileri çeşitli popüler alanlarda sert bir şekilde teşhire girişir; çiçek, çimen, mera, hayvanlar ve kıyafet ana hedefleridir. Modaya bir sürü dokundurma vardır:

Gündelik hayata dair bu olgular arasında bütün insanların belli bir zamanda moda olan tarzlara duydukları şu malum ilgi de vardır. Yeni tarz moda haline gelir, bir sezon revaçta olur ve en azından yenilik teşkil ettiği sürece, insanlar çoğu zaman yeni tarzı çekici bulurlar. Egemen olan modanın güzel olduğu hissiyatı vardır…

Bir insanın estetik gerekçeler haricinde herhangi bir zaruri nedenle medeni toplumun silindir şapkası gibi bir zımbırtıyı giymek isteyebileceği son derece şüphelidir.

Veblen’in tüketim, moda ve beğeni izahındaki kilit fikir, insanların parasal onuru sergilemek ve nihayetinde diğer sınıflarla bir toplumsal farklılık yerleştirmek konusunda güçlü saiklere sahip olduğudur. Bu görüşünün altında yatan temel hususlardan biri yalınlık ve işlevsellik gibi estetik özelliklerin parasal beğeni uğruna feda edildiği ve moda döngülerinin, çirkinlik üstüne çirkinliğin yığıldığı dönemsel aşamalardan başka bir şey olmadığıdır. Kalıcı ya da “klasik” arı estetik iddialarının bir değeri yoktu, zira moda yoluyla kültürel uzaklığı idare etmek ve parasal onuru garnitürlemek çağdaş kapitalizmin vazgeçilmez bir dürtüsüydü.

Öte yandan Blumer’ın moda teorisi moda ve beğeni mekanizmalarına ilişkin olarak önceki teorisyenlere kıyasla daha incelikli bir analiz sunar. Simmel modanın modern ekonomiyle bağlantılı farklı toplumsal biçimlerde giderek daha görünür hale geldiğini fark etmiş olmakla birlikte, Blumer’ın analizi -yarım yüzyılı aşkın zamandır- estetik faaliyetin ekonomik ilerleme açısından hayati hale geldiğini daha net bir şekilde görmektedir ve bazı açılardan, “estetikleştirme” ile ilgili çağdaş anlayışların da habercisidir. Blumer’ın teorisinin özü, moda ve beğeninin Simmel’in savunduğu gibi ayrıcalıklı elitler tarafından değil kolektif olarak oluşturulduğudur.

Blumer Paris’te kadın moda endüstrisiyle ilgili yapılan yaygın gözlemler temelinde, “hummalı bir seçme sürecini” modanın asli özelliği olarak tespit etmişti. Bu endüstride alıcılar “algılarına kılavuzluk edip onların hassas hale gelmesini sağlayan, yargılarını ve tercihlerini kanalize eden” keskinleştirilmiş bir ayrım hissi geliştirmişlerdir. Blumer’ın alıcılarda saptadığı şey kamusal beğenin yönüne dair bir sağduyuydu -hem kabul görmüş moda ve beğenilere bir yönelim hem de bunların bir uzantısı mahiyetindeki yeni modalara içkin olan kodların, sembollerin ve değerlerin bir okuması. Simmel’in benimsediği beğeni ve moda mekanizmasında, elitler merkezi önemdedir, zira halkın beğenilerinin yönünü onlar belirler. Oysa Blumer yeni biçimlerin ortaya çıkışında elitlerin de en az alt sınıflar kadar payı olduğunu düşünüyordu. Onlar da kamusal beğeninin yeni biçimleri tarafından makbul sayılma arzusu taşırlar; moda olmak en temel motivasyondur.

Moda mekanizması bir sınıf farklılaşması ve sınıfsal öykünme ihtiyacına yanıt olarak değil, modaya uyma, itibar sahibi olanla aynı hizada bulunma, değişen dünyada ortaya çıkan yeni beğenileri ifade etme isteğine yanıt olarak ortaya çıkar. Simmel’in formülasyonunda dile gelen değişimler bunlardır. Bunlar temelli değişimlerdir. Modayı sınıf farklılaşması olanlarından kolektif seçim olanına kaydırır ve mekanizmasının merkezini bu tür bir seçim sürecine yerleştirir. Bu kolektif seçim süreci, rakip tarzlar ya da modeller arasından gelişen beğenilere hitap eden, “şıp diye uyan” ya da “büyüleyen” moda ve tarzları seçme çabasını temsil eder.

Beğenilerin seçildiği toplumsal süreç, Blumer tarafından neredeyse toplumsal-estetik piyasada rakip beğeniler arasında gerçekleşen bir açık artırma gibi tarif edilir; burada elit grupları ve kitleler kendi ihtiyaçlarına göre yeni biçim ve değer farklılaşmaları arasından bir tercihte bulunurlar:

Bu ortak duyarlılık ve beğeni öznel düzlemde, “söylem dünyasına” benzer. Tıpkı söylem dünyası gibi, o da, dünyaya ortak bir yaklaşım için, dünyanın sunduğu deneyimleri göğüsleyip özümsemek için bir temel sağlar. Değişen ve gelişen bir dünyayla yüzleşmek açısından, esnek ve yeniden-biçimlendirici ortak beğenilerin ne kadar önemli olduğu açıktır.

Yeni bir tarzın ya da nesnenin kabulü ya da reddi, beğeninin kamusal yönlendirilmesi açısından adeta ekonomik bir oy gibi iş görmektedir:

Beğeninin, kolektif beğeninin dönüşümü kuşkusuz karmaşık ve hareketli bir dünyada toplumsal ilişkilerde ortaya çıkan deneyimlerin çeşitliliğinden doğmaktadır. Bu da akabinde, genel olarak modern hayatın hareketiyle uyumlu bir yönde hareket etme çabası içinde farkında olmadan uygun ifade biçimleri arayışına yol açmaktadır.

Sonuç olarak, Simmel ve Veblen’in izahatı öykünme ve statü güdülenmelerine dayalı olsa da, beğenilerin topluluğun inşasında rol oynayıp, onu kolektif bir yönelim yoluyla bir araya getirdiğini zımnen kabul ettikleri de söylenebilir ama maddi tercihlerle ilgili görüşlerinin tam olarak aynı olmadığı eklenmelidir. Blumer’da bu tür bir topluluğun oluşturulmasına yardımcı olan sembolik anlamların toplumsal mübadelesine dair ipuçları, beğeni ve estetik yargının müzakere sürecine benzer bir ilgi olduğunu görürürüz. Blumer’ın teorisi modanın sembolik özelliklerine odaklanan teorik modeli, beğenilerdeki göstergebilimsel unsurlarla ilgili daha iyi bir açıklamaya ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyar.


Kaynak: Ian Woodward, Maddi Kültürü Anlamak.


 

“Modern Moda Teorisi” üzerine bir yorum

Yorum bırakın